Gündem

 
 
Yaşasın 15-16 Haziran İşçi Direnişi! - Yaşasın DEV-GENÇ! - Devrimci Çözüm Dergisi
 
 
 

16 Haziran 2023

 
 

15-16 Haziran'ı Anmak ve Anlamak

 
 

Türkiye işçi sınıfının şanlı direnişi olan 15-16 Haziran’ın üzerinden yarım asırdan daha fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen ülke devrim mücadelesi tarihindeki önemi ve öğreticiliği güncelliğini korumaktadır.

 

Tarihsel bilinç yoksunluğunun had safhada yaşandığı bir süreçteyiz. “Geçmiş” ile “bugün” arasındaki bağın kurulamadığı veya tahrif edilerek ilişkilendirilmeye çalıştığı bir dönemden geçmekteyiz. Bu durum 15-16 Haziran anma ve değerlendirmelerine de yansımaktadır; geçmişte “eleştirel” yaklaşım adı altında kimi sendika ve sol çevreler Türkiye devrim tarihinde işçi sınıfı ile devrimci hareketin birbirine yakınlaştıkları bu önemli tarihi yok saydılar ve saymaya devam ediyorlar. Oysa 15-16 Haziran işçi direnişi bütün tarihsel gerçekliği ile ortadadır. Dün olduğu gibi bugün de “tarihi değiştirmeye”, tahrif etmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

 

Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir dönüm noktası olan 15-16 Haziran işçi direnişi, 1970’te Adalet Partisi (AP) hükümeti tarafından 274-275 sayılı sendika, grev, toplu sözleşme yasalarında yapılmak istenen değişikliğe karşı, başta İstanbul olmak üzere İzmit ve Gebze’de 150 Bin işçinin sokağa dökülerek tepkisini dile getirmesiydi.

 

Oligarşinin uykularını kaçırtan, hatta kimilerini yurtdışına kaçma hazırlıklarına başlatan bu iki günlük başkaldırı, işçi sınıfı açısından olduğu kadar, oligarşi için de ciddi derslerle doluydu. Oligarşi, işçi sınıfının sokağa dökülünce neler yapabileceğini pratik olarak görmüştü. Ve oligarşi bu eylemden çeşitli dersler çıkartmakta gecikmedi. TÜSİAD’ı kurması, işçi sınıfının karşısında bir güç halinde birleşmesi bunlardan biriydi.

 

Evet 15-16 Haziran işçi direnişinin üzerinden 53 yıl geçti. Ve işçi sınıfı tarihinde yerini koruyan önemi bugün de hala devam etmektedir. Görünürde AP hükümetinin 274-275 sayılı sendika yasalarında yapmaya çalıştığı değişikliğe karşı bir tepki olarak açığa çıksa da, özünde Türkiye halklarının toplumsal uyanışında temel güç durumundaki işçi sınıfının, sınıf bilinci açısından attığı önemli bir adımdır. Bu tarihsel başkaldırının o günkü Türkiye koşullarından bağımsız düşünülmeyeceği açıktır.

 

1960’lar, demokratik hak ve özgürlüklerin gelişmeye, yığınların kendiliğinden de olsa mücadele etmeye başladığı bir dönemdir. Devrimci mücadelede hızlı bir ilerlemenin, arayışın başladığı, canlılığın, toplumsal uyanışın kitleleri bir bütün olarak alanlara çektiği bir dönemdir de… Öyle ki 1968’lerden itibaren ülkenin dört bir yanında işçi grevleri ve öğrenci gösterileri, boykotlar, köylülün toprak işgalleri, tütün, fındık mitingleri ile devrimci mücadele hızla gelişiyordu. Bu eylemliklerin birçoğu giderek devrimcilerin inisiyatifi altına girmeye başlamıştı. Ve emekçilerle devrimcilerin bütünleşmesinin koşulları oluşmaya başlamıştı. Ancak bu gelişmeler ve koşullar proletaryanın bağımsız siyasi örgütünün eksikliği nedeniyle örgütlü ve sınıf bilinçli bir direnişin gerçekleşmesi ve gelişmesini engelliyordu. Bu yıllar, 50 yıllık reformist-revizyonist geleneğin yıkılmasında önemli bir kilometre taşı özelliğine sahip olduğu kadar, devrimci örgütlenmelerin oluşma zeminini de olgunlaştırmıştır. Toplumsal uyanışın tüm halk kitlelerinde yarattığı etki, sınıflar mücadelesinde yaşanan ilerleme, bu kavganın öncü örgütlenmelerle sürdürülmesini dayatmıştır. THKP-C, THKO, TKP-ML gibi silahlı mücadeleyi esas alan örgütlenmeler, bu sürecin yarattığı gelişmelerin bir sonucudur.

 

İşte 1960 sonrasında yaşanan bu toplumsal hareketliliğin bir ürünü olarak doğan 15-16 Haziran işçi direnişi DİSK’in reformist yöneticilerinin tüm engelleme çabaları ve Türk-İş’in sarı sendikası konumuna rağmen bir kısım Türk-İş üyesi işçi ile DİSK üyesi işçilerin ekonomik-demokratik haklarına sahip çıkmasının bir örneğiydi. Kendiliğinden gelişme temelinde başlayan başkaldırı, ikinci gün Dev-Genç’lilerin inisiyatifinde örgütlü bir hale dönüştü. Bir anlamda oligarşinin çekindiği, korktuğu nokta da buydu. Ve oligarşi işçi sınıfının devrimcilerle bütünleşmesine göz yumamazdı. Bu durumun daha ileri noktaya varmasına izin veremezdi. Nitekim AP hükümeti sıkıyönetim ilanı ile birlikte yasa tasarısını geri çekerek, bu bütünleşmenin önüne geçmek istedi.

 

Yeni 15-16 Haziranları Yaratmanın Yolu Devrim ve Sosyalizm İçin Örgütlenmekten ve Mücadele Etmekten Geçmektedir!

 

Türkiye devrimci tarihinde işçi sınıfı ile devrimcilerin birbirlerine en fazla yakınlaştıkları bir tarihi kesit olması açısından 15-16 Haziran işçi direnişi, bugün devrimci örgütlerin önemle üzerinde durması gereken derslerle doludur. Ama ne yazık ki bu dersler sonraki süreçlerde –bunun objektif ve sübjektif nedenleri olsa da- yeterinde değerlendirilmemiştir.

 

Oligarşi o tarihten çıkardığı dersleri bugün hala değerlendirebiliyor. Devrimcilerle işçi sınıfının birleşmesini engelleme çabalarını daha güçlü yerine getirmeye çalışıyor.

 

Oligarşi kendi üzerine düşen görevi yerine getiriyorken, devrimciler 15-16 Haziran’dan çıkardığı dersleri bugünkü somut koşullara uygun politikalar üreterek yaşama geçirmek zorundadırlar.

 

Bugün yeni 15-16 Haziranları yaratacak somut koşullar her zamankinden daha güçlüdür. Sorun, bu koşulları doğru değerlendirip, toplumsal dinamikleri yaratarak örgütlü güce dönüştürmekle gerçekleşecektir.

 

Umutsuzluğun, karamsarlığın, düzeniçiliğin bir bütün olarak örgütsüzlüğün yoğun yaşandığı, kendi öz gücüne güvenmeyip burjuva partilerden ve parlamentodan medet umulduğu bir süreçte 15-16 Haziran’ın öğretici yanından dersler çıkartılmalıdır. Yeni 15-16 Haziranları yaratmanın yolu buradan geçmektedir; devrim ve sosyalizm hedefinden sapmadan tüm emekçi halkların örgütlenmesi ve harekete geçirilmesiyle mümkündür.

 
 

YAŞASIN 15-16 HAZİRAN İŞÇİ DİRENİŞİ!

 
İŞÇİYİZ HAKLIYIZ KAZANACAĞIZ!